20 Ocak 2023
Kategori: Hikayeler
Kanguru komitesi toplanmıştı ve başkanlığa henüz seçilmiş emekli subay Kanguru Memduh Bey elindeki deftere göz gezdirip çeşitli konular açıyor, kalabalık bir sonuca vardığında listede geride kalmış satırın sonuna tik koyuyordu. “Kanguru Murat’ın intihara yönelimi meselesine geçmeden evvel sorunuz var mı?” Bir müddet bekledi. Kimsenin dudakları aralanmayınca boğazını temizleyip devam etti. “Öyleyse Kanguru Fevziye’nin evinin tesisat masraflarının komite tarafından karşılanması konusunda anlaştık. Devam edelim… Bildiğiniz üzere son iki ayda Kanguru Murat tam dört defa intihara teşebbüs etti. Öncelikle kendini bir ağacın dalına asmaya çalıştı fakat boyu fazla uzun olduğu için felaket kendiliğinden önlendi. Sonrasında eczaneden aldığı uyku haplarını içti. Saatlerce kalbi durmayınca durumdan şüphelenip kutularına baktı ve içtiği hapların yalnız vitamin olduğunu anladı. Meğer eczacı yanlış kutuyu vermiş. Böylece hayatta kalmayı başarmış. Aynı gün tekrar ölmeyi denemek için hemen şu arkanızdaki kayaya tırmanıp aşağı atladı fakat Kanguru Toygar’ın üstüne düştü. Toygar’ın durumu hala kritik… İçine doğduğu zorluklar yetmezmiş gibi birine zarar vermeyi kaldıramadığından Kanguru Murat, geçen gün kendini bir buzdolabına kapatmış ve soğuktan donarak ölmeyi denemiş. Buzdolabının fişinin takılı olmadığını bilmiyormuş. Yine bir mucize! Fakat bana kulak verin dostlarım. Kanguru Murat’ın azmi takdire şayan olsa da onu uğurlamak bize acı verir. Öyleyse bir çözüm bulmalı!”
Komite üyelerinden Kanguru Vildan hemen atıldı: “Bence hiç dokunmayalım. Doğrusu, dört intihar teşebbüsünden sağ çıkmasını ben yalnız ölmeyi samimiyetle istememesine bağlarım. Öyleyse denesin dursun. Sonunda elbet yorulur.”
“Ya da yanlışlıkla kendini öldürür!” diye karşı çıktı Kanguru Murat’ın sadık dostu Kanguru Semih. “Ne dediysem dinletemedim. Nuh diyor peygamber demiyor. İlla ölecekmiş, başka yolu yokmuş. Annesini kaybettiğinden beri pek kederli kendisi. Bir şeyler yapmalı, müdahale etmeli!”
Arka sıralarda oturan Kanguru Leman Hanım sessizliği bozana dek kalabalık düşüncelere daldı. Kendisi yüzünü ekşitip konuşmaya başladı: “Bu işi nasıl çözeceğinizi pekâlâ biliyorsunuz! Kanguru Murat’ı ne zaman görsem elinde bir kitap var. Ya Sulvia Pılat, ya Virjinya Vulf okuyor. Bir bakıyorsunuz elinde Nilgün Marmara, ertesi gün Turgut Uyar’la dolanıyor. Poşetlerimi taşımama yardım etmesi için çağırıyorum, duymuyor bile. Kafasını o saçmalıklara gömdü mü çıkmasını bilmiyor.” Kanguru Semih’e döndü: “Eğer dostunu kurtarmayı istiyorsan evvela kitap okumayı bıraktıracaksın.”
“Doğru, doğru!” diye destekledi onu Kanguru Vildan. “Devamlı Albert Kamü yahut Sartre görüyorum elinde.”
Kalabalık da onayladı: “Doğru, doğru…”
Kanguru Memduh Bey alnını kaşıdı. Henüz göreve yeni başlamışken bir delikanlının ölümüyle komitenin sarsılmasını ve kendine sırt çevirmesini istemiyordu. “Nereden alıyor bu kitapları? Yakında kütüphane de yok.”
“Kanguru Necla’dan tabii ki!” diye gürledi kalabalık. “10 yaşına geldi hala kesesinde çocuk yok. Tek yaptığı kitap okuyup insanlara kendince ‘bilgi’ yaymak. Oysa topluma fayda sağladığı söylenemez. Aksine, Murat gibi gencecik delikanlıların aklıyla oynuyor.” Vildan bacak bacak üstüne atıp söylediklerinden doğacak sonucu bekledi.
“Kanguru Necla demek… Kendisi burada mı?”
“Buradayım.” diye seslendi Kanguru Necla. Kesesinden kitaplar taşıyordu. Hemingway, Toni Morrison, Mahmud Derviş, Wilde, Nazlı Eray… “Fakat size katılmıyorum. Kanguru Murat’a okusun diye verdiğim bu kitaplar yalnız bir takım edebi akımları ona öğretmek içindi. Niyetim ona zengin bir eğitim verip uygun üniversitelere başvuru yapacak kadar genel kültür sağlamaktı. Sizi temin ederim ki kesemde tuttuğum kitapların hayatınıza kastı yoktur. Bilakis sizi düşündürür ve hayatınızı daha dolu dolu yaşamanıza vesile olur.”
“Ben altı yıldır düşünmüyorum!” diye atıldı Vildan tekrar. “Hiç eksikliğini hissetmedim.”
“Ben okuma yazma bilmiyorum!” dedi Leman. “Ama muhabbeti benden daha keyifli kanguru tanımam! Öyleyse mesele üniversite okumakta değil, kendi kendini yetiştirmekte!”
“Doğru söylüyorsunuz mesele üniversite okumakta değil. Fakat okumanın kendisinde bir mesele olmadığını ifade etmek hata olur. Sizi tenzih ederek söylüyorum, okumayan bir kanguru asla ideallerine ulaşamaz. İdealleri oluşamaz bile. Ufkumuzu genişletmenin kime ne zararı var? Sonuçta ben de sizin gibi yaşıyor, sizinle sohbet ediyorum. Geleneklerimize riayet ediyorum. Tek farkım, kafamın köşesinde bana ait bir alan, bunaldığımda kaçabileceğim bir sığınak olmasıdır. Bunun ne kadar rahatlatıcı bir his olduğunu tahmin bile edemezsiniz.”
“Bizim gibi yaşadığını söylüyorsun ama kesende bebek göremiyorum. Varlığının amacına ters düşen bir hayat sürüyorsun haberin yok!”
“Sessizlik!” diye gürledi Kanguru Memduh Bey. “Buraya aranızda tartışmaya gelmediğinizi hatırlatmak isterim. Kanguru Necla, lütfen öne çıkıp kesendeki kitapları masama koyar mısın? Bu konu kapansın artık. Daha da kimse kitap okumasın. Sen de bir an önce evlenmeye bak ki dedikoduların kurbanı olmayasın.”
“Affedersiniz?” diye çıkıştı Kanguru Necla. “Siz böyle söylediniz diye evlenecek değilim! Hem çevrenize bir bakın. Okumuş dişi bir kanguruyu hoş gören kim var burada? Kimse! Öyleyse benim kesemde bebek taşımam için evvela kendimden vazgeçmem gerekiyor.”
“Kendinden vazgeçmek… ne kadar büyük ifadeler bunlar! Altı üstü şuradaki Sena, oradaki Bahar, sağdaki Feraye, soldaki Begüm gibi aileni kur diyoruz. Bu alışılmadık, az rastlanır bir şey değil ki!”
“İyi ama…”
“Kangurusun sen yahu! İki görevin var. Birincisi hoplayıp zıplamak (ki bu oldukça keyiflidir) diğeri de çocuk yapmak. Daha da kurcalama!”
Kanguru Necla gücenmişti. İçinde kaldığı durum, kendini kendine mahcup etmişti.
Kesesinden bir kitap çıkardı, kapakta kocaman Kanguru Ayşegül Okumayı Öğreniyor yazıyordu. Bir iç çekip ayağa kalktı ve sandalyeler arasında gezinmeye başladı: “Ayşegül, Sevinç ve Can artık okul çağına geldiklerinden okumayı öğrenmeleri icap ediyordu. Küçük dostları Fındık da onlara eşlik edecekti.”
“Hemen kapat şu kitabı!” dedi Kanguru Memduh Bey.
“Ayy! Kulaklarınızı tıkayın!” diye bir çığlık attı Kanguru Vildan.
“Mesele kendi kendini yetiştirmekte.” dedi Kanguru Leman.
“Doğru, doğru.” diye onayladı kalabalık.
Kanguru Necla onları görmezden geldi. “Okulun ilk günü öğretmenleriyle tanıştılar. Zeynep Hanım pek de tatlı bir kadındı. Onlara isimlerini ve hayallerini sordu. Ayşegül kendini tanıtırken hiç heyecanlanmadı.”
Anne kangurular yavru kanguruları keselerine soktu. Vildan işaret parmaklarıyla kulaklarını tıkıyor, Kanguru Leman “Benim muhabbetim çok keyiflidir.” diyordu. Kalabalık onaylıyordu: “Doğrudur, haklısınız.”
Onlar konuşurken Ayşegül birkaç arkadaş edinmişti. Şimdi okuldan eve dönüyordu. “O gün kendi isminde bulunan iki harfi, yani A ile E’yi öğrenmişti bile. Bundan sonra da aynı azimle çalışmaya devam edecekti.”
Yavru kangurular keselerinden başlarını uzattı.
“Diğer harfler yok mu elindekinde!” diye söylendi Kanguru Memduh Bey yüzünü ekşitip. “Eksik kalmış.”
“Evet, devamı nerede hikâyenin? Oldum olası T’yi merak etmişimdir.” dedi Kanguru Vildan.
“Ben daha ziyade K harfini beğeniyorum. Ama mesele kendini yetiştirmekte!” diye öğüt verdi Kanguru Leman.
“M’yi öğrenelim. Hayır S’yi! Ben Z harfini istiyorum!” diye tartıştı arasında kalabalık.
Kanguru Memduh Bey kaşlarını çattı. “Ne bakıyorsun kızım! Devam etsene!”
Kanguru Necla kesesinden bir başka Ayşegül çıkardı. Murakami’ye daha vakit vardı.
Yorumlar (2)
betül
yanıtla
Leselya Koko
yanıtla