Hayır, dünü saymıyorum. Neden bilmiyorum fakat eve geldiğimde gözlerim kapanıyordu. Çok geçmeden yatakta uzanmış, tavanı seyrederken buldum kendimi. Ve kirpiklerim yanağıma daha sık değmeye başladı. Sonunda kafamı meşgul eden ve beni ertesi güne dinç bir şekilde uyanmaktan alıkoyan rüyalar göründü. Ayrıntılarını yakaladığım ama asıl olayı hatırlamadığım rüyalar. Önemli bir şey olsaydı unutmazdım herhalde.
Saatler saatleri kovaladı ve halsiz bir biçimde gözlerimi açtığım oldu. Yine de kalkmadım. Uyanmak demek, konuşmak demek. Acıkmak, gülümsemek, film izlemek demek. Uyanmak haftanın başında öyle zor ki. Oysa eskiden gözümü açtığım gibi yeni bir günü yaşama imkânı verdiği için Allah’a şükrederdim.
Neyse işte, dünü saymıyorum. Hazırladığım ‘To-do List’ kenarda duruyor. Kırmızı çarpılarla dolu. Almanca tekrar yapmadım, Canterbury Tales okumaya da başlamadım. Boş bir gün. Yine de ihtiyacım olduğunu biliyordum. Bu yüzden karşısına oturup da yansımamı azarlamayacağım. O hatasını biliyor.