30 Aralık 2022
Kategori: Yazılar
Dikkat: Bu yazı eser değerlendirme bahanesi altında, doğrusu, sadece bir iç döküşten, bir ihtimal iç çöküşten ibarettir. Profesyonel bir yaklaşım bekleyenlerin devamını okumaması rica olunur. (İzlediklerim ve okuduklarımın listesi yazının sonuna iliştirilmiştir)
Ocak
Mitoloji dersini geçmişim işte, 2022’nin başı. Artık ajanda kullanıyorum, her gün en az bir makale okuyorum ve Almanya’dan gelen kuzenlerimle İstanbul’u geziyoruz. Yalnız benim adımlarım fazla hızlı kaçıyor onlara. Hayret, ablam bana "Yavaş yürüyorsun!" diye az fırça çekmedi. Sorumluluk almaktan herhalde, diye düşünüyorum. Sorumluluk alınca insan daha hızlı yürüyor olmalı. Mübarek Toprak’ı bitirdim, Pearl S. Buck’a şapka çıkardım. Şimdi elimde Peter Pan var, Kaptan Kanca pek karizmatik.
*
Huckleberry Finn’i yalnız 283. sayfası için okumaya değer doğrusu.
Şubat
Okul bitecek gibi değil, başlayalı 20 gün oldu. Bir yandan da bitmesinden çekiniyorum. Bu staj işi gözümü korkutuyor. Kadın Anlatısı dersi alıyorum, Lady of Shalott’u beğenmeyen arkadaşlarıma içerliyorum. Üstüne 3 sayfa not çıkardım, sıra bana gelince yalnız bir-iki cümlesini ifade edebildim.
*
Saygıdeğer arkadaşım +H ile Drive My Car seyrettik. Birkaç gün sonra da Bergman Island izledim. Bu iki filmin etkisinden aylarca çıkamayacağımı biliyorum. (Aralık’ın son gününde hala onları düşünüyorum)
Mart
Sunumları yetiştirmeye çalışıyorum. Hamlet’i 3. kez okuyorum, sonu değişmiyor. Hala babannemin balkonunda tablosu asılı Ophelia’nın hareketlerinde bir mana bulamıyorum. Çok sevdiğim yeşil kalemim bitiyor, ona uyacak başka kalemler arıyorum. Hiçbiri bana onun ekşi elma tadını vermiyor.
*
Fran Lebowitz’le el sıkışıyorum. Galiba Fran Lebowitz olmak istiyorum.
*
Bir dergide iş buluyorum!
*
İşverenim beni devamlı arayıp rahatsız ettiği için dergi işi olmuyor.
Nisan
Metroda Vejetaryen’i okuyorum. Hastane sahnesine gelince dayanamıyor, gözlerimi kısarak ve yüzümü ekşiterek zar zor bitiriyorum. Her şey tüm ayrıntılarıyla kafamda canlanıyor. Keşke “Sen beğenmezsin, okuma.” diyen ablamı dinleseydim diyorum. Şimdi metrodan çıktım ve nefes nefeseyim.
*
Irma Vep izliyorum. Hiçbir şey anlamıyorum. Tam benlik film. Shakespeare dersinden AA ile geçmişim. Makale okumaya devam öyleyse.
*
Molly of the Mall’ı ben mi yazmışım?
*
Gustave Flaubert’in cümleleri de Pearl S. Buck gibi içime su serpiyor. Gün doğarken Madam Bovary okuyorum.
Mayıs
Bayram geçti, staj başlıyor. Daha ilk günden bir kız bana dönüp, “Sen buraya ait değilsin.” diyor. Genel sekretere köfte tarifi veriyorum. Masamın başına geçip Sahilde Kafka’ya gömülüyorum. Sekreter yanıma hayretle yaklaşıyor, “Bizim buraya gelen stajyerlerin hiçbiri kitap okumuyor!”
*
Eve geldiğim gibi uyuyorum.
*
Yavaş yavaş Küçük Prens’in yadırgadığı insanlardan oluyorum.
*
Siyah giyinmekten yoruldum, yanıma mor Pink Floyd tişörtümü alıyorum.
Haziran
Stajdan ayrılıyorum, metroda eve dönerken okuduğum Sahilde Kafka midemi bulandırıyor. Kenara koyuyorum. Bu sene yarım bıraktığım ilk kitap!
*
Makale okumaktan artık zevk almıyorum. Bir arkadaşımla birbirimize filmler öneriyoruz. Ben ne önerse hemencecik izliyorum, o geciktiriyor. Dark City’yi Truman Show'a benzetiyorum. Her gün mutlaka film izlemeye vakit ayırıyorum.
Temmuz
Canım hiçbir şey yapmak istemiyor, kitap falan okumuyorum. Yalnız Elvis neydi öyle…
Ağustos
Arkadaşım film önermeyi kesiyor.
*
İstanbul’a gidiyorum. Betül’ü görünce keyfim yerine geliyor. Hotel odamda tek başıma günlük yazıyorum. Ayasofya erkek mi kadın mı acaba?
*
Siddharta okuyorum, zevkine güvendiğim bir arkadaşım önermişti.
Eylül
Bosna’ya gidip geliyorum. En çok böyle yalnız seyahat etmeyi seviyorum. Anneannem orada olduğum sürece en sevdiği torununun ben olduğumu söylüyor. Bavullarımı kuzenimin arabasına koyarken dönüp balkona kaçamak bir bakış atıyorum. Normalde veda etmek için çıkar, el sallardı. Dedem öldükten sonra bıraktı herhalde, diyorum.
*
Okul başlıyor. Tanımadığım insanların fotoğraflarına sahip çıkıyorum.
*
Büyülü Fener'de Moonage Daydream izlemeye gidiyorum. İki kız yarısında çıkıyor. "Bu ne ya!" diyorlar. Ön tarafta benim yaşlarımda bir oğlan kalıyor. Ben çıkarken beyaz perdede akan isimleri inceliyor. Bowie huzuru buluyor.
Ekim
Ajanda yazmayı bırakıyorum. Bir sürü makale okumam gerekiyor. Ne edebiyata ne de sinemaya vaktim var. Tanımadığım insanların fotoğraflarını rafa kaldırıyorum. Bakışlarında bir tuhaflık var..
*
Eskişehir’e gidiyorum. İnanılmaz bir gün! Hem hava çok güzel, hem de yol arkadaşım.
*
Ehliyet alıyorum. Arabaya bindiğim gibi Elvis çalıyor. It's now or never.
Kasım
Kasım’ı geçelim.
Aralık
Okul bitiyor, artık elime kitap alabilirim. Zevklerine güvendiğim o arkadaşımla ettiğim bir sohbet vesilesiyle Orhan Veli’nin mektuplarına göz gezdiriyorum. Bu adamı pek sevmiyorum ama Nahit Hanım'a da aşk olsun.
*
Sonra Cemal Süreya geliyor, doğrusu biraz saçmalıyor.
*
Sabahattin Ali, Mehmet Rauf, İlhami Algör, Sunay Akın, Yirmisekiz Mehmet Çelebi. Kimsenin kimseyle alakası yok ama kimse de kimseyle alakasız değil. Sahilde Kafka’yı bitiriyorum.
*
+H Berlin’e yolcu. Oturup saatlerce sohbet ediyoruz. O biraz Andy Warhol, ben hala Fran Lebowitz.
*
Yeni staj yerim belli oluyor. Pazartesi başlıyorum.
En azından her sabah Kuğulu Park’ı görebileceğim.
Filmler, belgeseller:
Diziler:
Kitaplar: (kitaplara puan verme cüretini kendimde bulamadım ama en sevdiklerimi yıldızladım)
Yorumlar (2)
Şeyma
yanıtla
Leselya Koko
yanıtla