29 Ekim 2022
Kategori: Hikayeler
Kişisel Fikirleri Olan Papağan birinin alıp da onu şaşaalı bir kafese koymasını çok istiyordu ama çenesini bir türlü tutamıyordu. Bu sene 20 yaşına basacaktı ve hala yanında kimsecikler yoktu. Çirkin olduğu da söylenemezdi doğrusu, sarı tüyleri hep kuaförden yeni çıkmış gibi kabarıktı. Kirpikleri deseniz, rimel sürülmüş gibi upuzundu. Gözleri öyle derin bakardı ki, delikanlı papağanlar onu görünce gagaları bir karış açılırdı. Fakat işte, konuşmaya başladı mı hiç susmazdı.
Diyeceksiniz ki, bir papağanın zaten konuşması gerekir. Haklısınız da. Kaçırdığınız nokta şu ki, papağanlar başkalarının laflarını tekrar ettikleri için böyle ilgi görürler. “Cici kuş!” dersiniz, onlar da robotik sesleriyle “Ci-ci kuş!” diye bağırıverirler. Pek gülersiniz bu olaya, keyfiniz hemencecik yerine gelir. “Cici kuş! Merhaba! Gü-zel kuş! Merhaba!” Hatta bazen ağzınızdan kaçırdığınız küfürleri söylemeyi alışkanlık edinirler. Evde top oynayan oğlunuza şöyle bir ses yükseltirsiniz de hemen tekrar ederler: “Eşşoğlueşşek!” “Eşşoğlueşşek!”
Oysa Kişisel Fikirleri Olan Papağan böyle değildi. Kendisini daha evvel şaşaalı kafeslere koyan sahipler olmuştu fakat anca 1 yahut 2 gün onun çenesine dayanabildiler. Zira ne zaman “Cici kuş!” dedirtmeye çalışsalar, Kişisel Fikirleri Olan Papağan şöyle başlardı söze: “Valla sizi bilemiyorum ama şu Ukrayna Savaşı fena halde aklımı meşgul ediyor benim. Putin’in izleyeceği yol bizim ülkemize de etki edecek, hiç şüphesiz. İnanın ekonomidir odur budur zerre umursadığım şeyler değildir aslında. Yalnız halka üzülüyorum. Masum insanlar ölüyor, ne feci!”
Diyelim ki ona “Merhaba!” dedirtmek istediniz. Hemen atlardı lafa: “Merhaba efendim merhaba, geçen gün şahane bir kitap okuma şerefine eriştim. Herman Hesse, ismini duymuşsunuzdur zannediyorum. Pek ünlü bir yazardır kendisi. Hakk’ın rahmetine kavuşalı oluyor gerçi. Her neyse, Siddharta’yı okuyordum. Bana ‘Yok artık, bu kitabı 20 yaşına kadar okumadın mı?’ diyeceksiniz. Maalesef okuyamadım. Hesse beyin ismine aşinaydım elbette fakat Siddharta’nın bu bir yandan yürek burkan bir yandan da yaşama dair iştah açan yolculuğunu yeni keşfe çıkabildim. Yarından itibaren herhalde ben de meditasyona başlayacağım. Çok etkilendim doğrusu, meditasyonumda bana eşlik etmez miydiniz?”
Ne zaman işten çıkıp da eve geldiğinizde ortalığı karıştıran ve saçma sapan laflar geveleyen evladınıza şöyle ağız tadıyla bağırıp “Eşşoğlueşşek!” demek isteseniz Kişisel Fikirleri Olan Papağan kafesinden seslenirdi: “E yok artık efendim, bu kadarı da fazla! Bakamayacaksanız doğurmayın! Bu çocuklar sizin stres topunuz mu iş arkadaşlarınıza öfkelenip de sinirinizi onlardan çıkarıyorsunuz? Hem ne yapıyor yavrucak? Altı üstü oyun oynuyor. O da kravatını çekip işaret parmağı ile orta parmağı arasına sigara mı yerleştirsin? Bacak bacak üstüne atıp siyaset mi tartışsın? Enflasyondan yakınıp kriptoya yatırım mı yapsın? Kınıyorum sizi. Şurada durdum, kınıyorum.”
İşte böyle, Kişisel Fikirleri Olan Papağan kendini hep oradan oraya savrulmuş bulurdu. Kimi zaman hayvanat bahçelerini kendine yuva edinir kimi zaman petshoplardaki müşterilere cilve yapardı. Görücüye çıktığı da olmuştu 1-2 kere. Amazon Papağanının biriyle epey flörtleşmişti. Kendini o günlerde hissettiği kadar pohpohlanmış, gururu okşanmış hissetmemişti bir daha. Amazon Papağanı ona “Afrodit’im!” diyordu. “Hermosa princesa! Serçe burunlum!” Shakespeare’den soneler okuyordu, kimi zaman Muhibbi, kimi zaman Nazım Hikmet kesiliyordu. Anlayacağınız, bir peri masalı yaşanıyordu. Fakat yalnız birkaç hafta sürmüştü bu masal. Amazon Papağanı pek de sabırlı sayılmazdı. “Evlenelim!” diyordu. “Evlenmemiz lazım! Bir sürü çocuğumuz olsun! Düğünümüze 600 kuş katılsın, tek bir gecelik eğlence için ömrümüzün geri kalanında borç ödemekle uğraşalım!” Fakat Kişisel Fikirleri Olan Papağan “Birbirimizi daha çok tanımamız icap eder.” diye diretiyordu. “Hem ben öyle düğün falan istemem. Bir karavan alsak daha güzel olmaz mı? Dünyayı gezeriz, ne güzel.”
Amazon Papağanı “Siyah.” dese, bizimkisi “Beyaz!” diyordu. Amazon Papağanı Edison’u övecek olsa bizimkisi “Ya Tesla?” diye çığlığı basıyordu. Amazon Papağanı doğrusu biraz da fazla milliyetçi kaçıyordu. Kişisel Fikirleri Olan Papağan ise daha ziyade kuş türleri arasında eşitliğe inanıyordu.
Böylece çekti gitti Amazon Papağanı. İki aya kalmadan düğün davetiyesi geldi. Bir Sultan Papağanına kaptırmış gönlünü. Gençmiş hem de. Amazon Papağanı ne dese tekrar ediyormuş.
Yalnız Kişisel Fikirleri Olan Papağan’ın kalp kırıklığının asıl sebebi bir başkasıydı. Gönlünü bir Gri Afrika Papağanına kaptıralı herhalde 2 sene kadar oluyordu. Soğuk biriydi bu Gri Afrika Papağanı. Öyle çabucak mest olmazdı. Hislerini göstermez, mimiklerini hoyratça kullanmazdı. Anlayacağınız, düşüncelerini israftan kaçınırdı. Bir de kendine güveni çok yüksekti. Şimdiye kadar öyle çok gönül çelmişti ki kanadını sallasa elli birbirinden farklı kuşun arkasında sıra olacağını bildiğinden pek kibirli uçar, dobra dobra konuşurdu. Bizim Kişisel Fikirleri Olan Papağan’a sempatisi olmadığı söylenemezdi. Fakat yine de değil onunla nazikçe konuşmak, yüzüne bile doğru düzgün bakmazdı. İçten içe muhabbetinden keyif alırdı belki, gerçi gözlerinden bu hayatta okunmazdı.
Kişisel Fikirleri Olan Papağan ona hislerini açıkladığında kırıcı olmaktan kaçınmaya çalışarak şöyle demişti: “Fena biri değilsin doğrusu. Sohbetin sarıyor. Fakat senin yerin benim yanım değil. Biz çok farklıyız. Bu fark başta çekici görünse de ileride sorunlara yol açacaktır.”
Bizimkisi yalnız şöyle sormakla yetinmişti: “Kişisel fikirlerim olmasaydı eğer, yanınızda uçabilir miydim? Sizinle aynı ağaca konabilir miydim acaba?”
“Belki.” demişti Gri Afrika Papağanı. Ne kadar görkemli, ne kadar karizmatik görünüyordu öyle. “Yine de söz veremem. Sendeki orijinallik hoşuma gitmiyor değil. Sadece bu orijinalliği yakınımda istemiyorum.”
Kişisel Fikirleri Olan Papağan’ın şimdi yalnız kişisel fikirleri değil, her an yanında taşıdığı bir de kırık kalbi vardı. Artık kendini ne güzel ne de zeki hissediyordu. Alımlı alımlı uçtuğu günler geride kalmıştı. Makyaj malzemelerinin dahi son kullanma tarihi geçmişti. Fena halde kilo vermiş, tüylerinin rengi solmuştu. Hala ırkçılık üzerine makaleler okuyor, İran’daki başörtü sorunuyla ilgileniyor, Suriye Savaşı üzerine araştırmalar yapıyor ve televizyonda haber kanallarını açık tutuyordu. Kraliçe Elizabeth öleli tam 1 ay oluyordu.
Yine bir petshopa düşmüştü Kişisel Fikirleri Olan Papağan. Yorgun ve bitkindi. Kalbinden de beyninden de kurtulmak istiyordu artık. Derken fötr şapkalı bir adam yaklaştı ona. “Irkçı değilim ama…” diyenlerdendi. Şimdi yüzüne insanlara asla yansıtmayacağı samimi bir tebessüm kondurmuştu. “Cici kuş.” diyordu. “Cici kuş.” Kişisel Fikirleri Olan Papağan da fısıldıyordu: “Cici kuş. Ci-ci kuş.”
Şaşaalı kafesindeydi artık. Hep hayal ettiği gibi.