04 Aralık 2017
Kategori: Hikayeler
Güzel bir okul sabahı (tabii bir okul sabahı ne kadar güzel olabilirse) Küçük Çocuk sıra arkadaşı olan Küçük Kız’a selam verdi. İçten içe ona karşı bir şeyler hissediyor gibiydi fakat bunun ne olduğunu bilmiyordu. İçinde hissettiği tuhaflıklardan dolayı Küçük Kız’a ‘Acı’ ismini vermişti. İkisi en ön sıradaydılar ve bu konuşmalarına pek engel olmazdı. Öğretmenlerin sorularına asla verilmeyecek cevaplar verirlerdi ve her gün yapacak bir şeyler bulurlardı. Küçük Çocuk, Küçük Kız’ın önündeki kalın kitabı görünce bir an duraksadı.
+- Ne yapıyorsun?
Küçük Çocuk yerine oturdu ve sakince, sözlüğünü hazırlamaya çalışan Küçük Kız’ı izlemeye koyuldu. Onun fikirleri her daim mutlu olmasını sağlıyordu.
İkinci dersin bitmesine on beş dakika kalmıştı ve kız öğretmenine çaktırmadan sözlüğünü yazmaya devam ediyordu. Yan taraftaki tombul çocuğun onu şikâyet ettiğini bile fark etmemişti. Elinden sözlüğünün çekilmesiyle irkildi. Sözlüğü çeken kişi Küçük Çocuk’tu. Hemen yanında ayakta duruyordu ve Küçük Kız’a kaçak, hüzünlü bakışlar atıyordu. “O değildi öğretmenim. Ben dersi dinlemeyip bir şeyler yazıyordum.” dedi. Kadın sandalyesine sırtını yasladı. “Ne yazıyordun? Oku bakalım. Neymiş acaba dersimi dinlememene neden olacak kadar acil ve önemli olan.” Küçük Çocuk bir kez daha Küçük Kız’a kaçamak bir bakış attı ve sözlüğü okumaya başladı.
“Acı-Arkadaşımın bana taktığı lakap
Gökyüzü-Hayallerimin yaşadığı şehir
Baba-Hep çalışan ama bir dakikalığına da olsa bana harika zaman geçirten kişi
Sözlük-Yaşlıların konuştuğu dildeki kelimelerin anlamının bulunduğu kitap
Kalorifer-Kışın bana kollarını açan ve beni ısıtan ikinci yer
Oyuncak-Kimsenin gerçek olduğuna inanmadığı ama beni saatlerce dinleyebilen arkadaşlarım”
Öğretmeninin sahte kahkahalar atmasıyla ve “Ah… Harfler sıralı bile değil! Oyuncaklar mı seni dinliyor?” demesiyle, Küçük Çocuk okumayı kesti ve yerine oturdu. Bütün gün hiç konuşmadı. Çıkışta Küçük Kız’la yürürken ikisinin de başı öne doğru eğikti. “Ben de seninle yazacağım.” dedi. Küçük Kız gülümsedi. “Gülümseme…” diye devam etti Küçük Çocuk. “Çok az kişinin anladığı kalp kırıklığı göstergesi.”
Böylelikle bazı küçük ayrıntılara daha çok dikkat etmeye başladılar. Her gün her teneffüste ve evlerinin karşısındaki sahipsiz evin bahçesinde sözlüklerini yazmaya devam ettiler. Harfleri sıraya dizmiyorlar veya düzenli bir şekilde yazmıyorlardı. Kelimelerin bazısı kırmızı, bazısı mor renkte yazılmıştı. Fakat her şeyin ötesinde dünyaları bir olmuş, küçük bir kitapta buluşmuştu.
“Hmmm… Tamam yazdım. Şimdi de şeyi yazalım… Sence aşk ne demek?” dedi Küçük Kız çimende oturmuş kalemini çenesine doğru hafifçe sallayarak. Küçük Çocuk biraz düşündü…
İkisi de güneş batmadan vedalaştılar ve eve geçtiler. Küçük Çocuk bütün gece, kar tanelerinin sokak lambasının önüne düşüşünü izleyerek Küçük Kız’ı düşündü. O günkü kelimeler öncekilerden farklıydı sanki. Aklından çıkartamıyordu. Küçük Kız’ın da onu düşündüğünden habersizdi. Fakat o düşünceler sabahki hüznün öngörüsü gibiydi. Zira ikisine de bir sakinlik çökmüştü.
Küçük Çocuk kamyon sesiyle uyandı. Hemen penceresine koştu fakat gece yağan kar yüzünden çok fazla bir şey göremedi. Annesinin odaya bir anda girmesiyle içi korkuyla doldu. Küçük Kız gidiyordu… Dünkü kelimeler yerine oturmuştu. İkisi de birbirini sevmiş fakat söyleyememişti. Utanmışlardı. Mevsim kıştı, olgunlaşmışlardı, büyümüşlerdi bir bakıma. Gitme vakti gelmişti. Terk etme vakti…
Küçük Çocuk başından vurulmuşçasına, kolları ve bacakları boşalmış bir halde kendini dışarı attı. Küçük Kız’ın evine koştu. Eşyalar kamyonlara taşınıyordu. Bir an duraksadı ve yere çömeldi. Omzunda bir el hissetti. “Ablam bunu sana bıraktı.” Küçük Kız’ın kardeşi elinde sözlüğü tutuyordu. “O ve babam önden gittiler.” dedi. Küçük Çocuk bütün gün kaldırımda oturup Küçük Kız’ı bekledi.
Küçük Kız asla geri dönmedi. Böylece yıllar geçti. Küçük Çocuk büyüdü. Yüzlerce çocuk kitabı çıkarttı. Dünyanın en ünlü gezginlerinden seçildi. Birçok ülkeye gitti ve Acı’yı araması üzerine bir seri çıkarttı. Yazları hayatından çok bunaldı, sonbaharda kendi kendine kaldı, ağladı. Kış geldiğinde olgunlaştı, yeniden ayağa kalktı. İlkbaharla umutlarına sarıldı.
Bir gün aklına eski günler geldi. Tüm evi aradı ve tozlar içindeki sözlüğü buldu. Acı’sını düşündü. Yıllar sonra içine bir başka his girdi. Tanıdık ama uzaktı bu his. Soğuk bir günde buğulanan pencereye birinin ismini yazası gelmişti. Böylece küçüklüğünde yaşadığı mahalleye döndü. Okuluna, Küçük Kız’la sözlük yazdığı evin bahçesine gitti. Merak etti. Küçük Kız’ı…
Yazmaya başladı… Aslında, yazılanı okudu daha çok. Küçük’lerin Sözlüğü isimli kitabını yayınladı. Bu sayede daha da fazla tanındı. Birçok imza günü oldu. Asla Küçük Kız’ı bulamadığından umudu giderek azaldı.
Bir sonbahar günü şafak sökmeden çalan telefonla gözyaşlarını sildi. Rüyasında ağlamıştı. Bu mevsim hep böyle sulu göz geçiyordu. Telefon yardımcısından geliyordu. “Kitabınız çalındı! İkincisi çıkmış! İnanamıyorum bunu nasıl yaparlar?” diyordu. Bunları duyunca büyümüş Küçük Çocuk gülümsedi ve en yakın kitapçıya girdi. Küçük’lerin Sözlüğü 2; Dönüş isimli kitabı eline aldı ve ilk sayfasını açtı.
“Beklemek-Ne geriye ne de ileriye gidememek
Sabır-Teneffüs zilinin bir türlü çalmaması
Dönüş-Sevdiğin bir yolu tekrar yürümek
Özür Dilemek-Affetmek”