Rafta duran Şakayık kitabına baktığım sırada dalga sesi duyduğumu sandım. Soğuk mavi rengindeki denizin dalgaları, yalnız kalmış bir sahile vuruyordu. Kumlar geri çekiliyordu, sonra ileri atılıyordu.
Aklı başında bir insanın rafta duran Şakayık kitabına bakarken bu sesi duymaması gerektiğini biliyordum. Deniz olmayan bir şehirde denizi düşlemenin anlamsız olduğunu da. Daha mantıklı şeylere kafa yormam gerektiğini biliyordum. Netflix’in yaptığı zamma ve koridorun değiştirmem gereken ampulüne... Kendimi o ana kadar iyi de kontrol etmiştim. Neden rafta duran Şakayık kitabına bakışlarım değişmişti sanki? Bir anlık duyduğum ses yüzünden artık deniz kabuklarını düşünüyordum. Özgürlük aklıma gelmişti. Kum taneleri parmaklarımın arasından dökülüyordu. Doğduğum günün neredeyse öldüğüm gün olduğunu düşünüyordum.
Tüm bunlara sebep olan Şakayık kitabını Pearl Buck yazmıştı. Okumamıştım. Konusunu bile bilmiyordum.
Koyu yeşil kapağının elime naif bir his vereceğini düşünüp onu ablamın rafından çektim. Bu yaptığım hareket bana kendimi azılı bir suçlu gibi hissettirdi. Ablam kitaplarını ödünç verir ama bunu acı çekerek yapar. Onları gerçekten sevdiği için herhalde. Kitaplığında sadece okuduğu kitaplar var. Benim kitaplığımda okumadığım kitaplar var. Okuduklarımı yakınımda tutuyorum.
Bu koyu yeşil deri kapak bana henüz çıkmamış bir kitabı hatırlattı. Bu kitap birinin B planıymış. Öyle biliyorum yani. Dünya onun yazdıklarını okumama konusunda ısrar ederse kaos seven insanların arasına isimsiz bir eser bırakacakmış. Böylelikle rahat ölecekmiş. Sonuçlanmamış bir hikâye fikri içini rahatlatıyormuş. Bu kişiyi tarif etmem yakışıksız olur. Ama ona baktığım sırada şöyle demişti: “Beni görmüyorsun ki.”
Şakayık’ı elimde evirip çevirip duruyorum. Beni güzelliğiyle büyüledi. Kapağında hiç resim yok. Diğer tüm eski kitaplarla aynı kokuyor. Daha ilk sayfada yazım hatası var. Ezra diye birinden bahsediliyor. Ben de Ezra diye birini tanıyorum. Bu o Ezra mı?
Pearl Buck’ın yanında şöyle yazıyor: “Pörl Bak okunur”
Başta Pearl Buck’ın şöyle bir sözü var: “Koleji bitirdiğim zaman kendimi bir kara cahil buluyordum. Roman yazmak istiyordum ama, yazamayacağımı, yazabilecek hale henüz gelmediğimi hissediyordum.”
Ben hangi hakla yazıyorum merak ediyorum. Acelem var.
Sylvia Plath Mad Girl’s Love Song şiirinde şöyle demiş:
“Söz verdiğin şekilde geri döneceğini sanmıştım.
Ama yaşlandım ve adını unuttum.
Sanırım ben seni kafamdan uydurdum.”
Bir kitap olsam Şakayık olmak isterdim. Çünkü bir yanında güzelleri güzeli Bitmeyen Gün, öteki yanında da mavi kapağıyla göz kamaştıran, yakışıklı Orkide duruyor. Ama olsam olsam, şu alt rafta duran Denizi Yitiren Denizci olurmuşum gibi geliyor. Aslında pek iyi bir kitap değil, ablam öyle söyledi. Aman canım, kapağının ötesine gidilmez zaten.
Yorumlar (2)
Betül Sena
yanıtla
Leselya Koko
yanıtla