29 Mart 2019
Kategori: Yazılar
Dün gece rüyamda yağmur altında dolaştığımı gördüm. Belki de görmedim, sadece görmeyi istedim. Çünkü bazen bir şeyi görmeyi çok istediğimde önümde beliriyor. Gerçek gibi… Gerçi gerçeklerden biraz sıkıldım ben. Masaya masa olduğunu söylemem kimin ne işine yarıyor ki? Ben masaya saksı demek istiyorum belki. Evet bu daha eğlenceli.
Dün gece ne kadar gerçek olduğumu düşündüm. Her zaman her istediğimi söylüyor gibi görünsem de, çoğu zaman istediğimi söyleyemiyorum. Bu beni sahte biri yapar mı? Şu sonuca vardım: Ben halüsinasyonlar kadar gerçeğim. Çocuğunuzun hayali arkadaşı kadar. Bardağın boş tarafı kadar gerçeğim. Çalınmamış bir nota kadar. Aslında sonuca varmamış, sadece yola çıkmışım.
Dün gece hayallerimi düşündüm. Hayal kelimesi çok güzel ama biraz ucuzladı bence. Benim tek boynuzlu ata binme hayalime de, başkalarının masa başı işe girme hayaline de aynı kelimeyi kullanmak can sıkıcı. Sıkıcı şeyleri sevmem. İnsanlar sıkıcı.
Dün gece biraz karşılaşmayı düşündüm. O meşhur karşılaşmayı. Hayır senin düşündüğün karşılaşmayı değil. Seninkini de değil. Yazıyı ben yazıyorum aklına bir şey getirmeden önce cümlelerimi okur musun? Neyse… hayatın gerçekleriyle karşılaşmaktan söz ediyorum. ‘Hayat toz pembe değil’ kafasından. Oysaki bir sürü toz pembe şey var. Sayayım mı? Mesela toz pembe rengi var. Toz pembe akrilik boya var. Toz pembe sandalyeler var. Bir Barbie’min toz pembe elbisesi var. Bak ne kadar çok toz pembe şey var. Gerçeklerle sadece ben karşılaşmayacağım. Onlar da benimle karşılaşacaklar. Siz çok çabuk pes etmişsiniz. Oturup onlara altı saat boyunca paralel bir evrende nasıl bir evde yaşadığımı anlatınca, uğraşmayı bırakan taraf kim olacak sanıyorsunuz? Gerçekleri hayallerimle bıktırıp, yakamı bıraktıracağım. Hayal kelimesini değiştirsek mi bilemedim. Gerçekten güzel bir kelime. Alternatif bir şey bulalım. Aglet olabilir. Aglet, ayakkabı bağcığının ucuna denir. Böyle şeyleri normal hayatta duyamazsınız, ben çizgi filmden öğrendim.
Bence de hayal olarak kalsın.
Dün gece gözler hakkında düşündüm. Marina Abramovic sebep oldu biraz buna. Ne kadar uzun zamandır kimsenin gözünün içine bakmamışım… ne kadar uzun zamandır kaçmışım. Göz bebeğine bakmaktan söz etmiyorum sizi gerçekçi normal insanlar! En içten bahsediyorum. En en en en en en en içten. En en en en en en en iç dediğimde aklınıza kafanın beyin kısımları gelmesin. Hakikatten söz ediyorum. En saf halden. Anıların tekrar tekrar oynatıldığı ufak bir televizyon var gözlerimizde. En sevdiğimiz kitabın unuttuğumuz cümlelerinin yansıması. Gözlerimizde çocukluğumuz var, hiçliğimiz var, endişemiz var, neşemiz var. Neşeden sonraki hüznümüz var. Gözü olmayan bir insan neye yarar ki? Şimdi elinizi alıp sol yanınıza götürdüğümü düşünün. Vaaay tam film sahnesi. Şimdi de fısıldıyorum: “Asıl mesele kalple görmek.” IMDB puanı: 9,7
Dün gece biraz para hakkında düşündüm. Heidi’nin evini satın almak için kaç yıl çalışmam gerekirdi? Sonra yanlışlıkla rüyalarıma değer biçtiğimi fark edince kendimden korktum. Küçükken yazdığım şiirlerimi satabilir miydim? Onlar ne 1 lira ederdi ne 1000 lira. Anladım ki, bu kavramlara ait değilmişim. Lidyalılar beni köle yapamamış. Evet kitaplarımı satıyorum çünkü tiyatro kursuna gittim ve iyi köle rolü yaparım. Hayallere değer biçmek mi? Güldürmeyin beni. İleride öyle bir ödeme tarzı bulacağım ki “Fadikyalılar buldu.” denecek.
Dün gece hangi günde olduğumu düşündüm. Hem bir yarındım, hem bugün, hem de dün. Yani aslında tüm bu yazdıklarımı yarın da yazmış olabilirim. Yarın gelirse bugünüm olacak, bugünüm de dünüm. Dün de evvelki gün. Ne alaka ki bugün de birilerinin evvelki günü olmayacak mı? Sanırım zaman kavramım yok benim. Zaten kum saatine sırf zevk için bakardım.
Dün gece küçüklüğümü düşündüm. Kendimi nasıl hayal etmiştim? Ressam olacaktım sanırım, çünkü imzam kocaman bir R’ydi. İsmim yoktu içerisinde. Kimliğimle sınırlamak istemedim. Şimdiyse bu yazının üstüne Fatma Albayrak yazmam gerek. Boş versene. Bir gün daha R olayım.
İnşaAllah beni çok anlamamışsınızdır çünkü çok da anlaşılmak istemem. Bu yazının da bir manası yok.
-R
Yorumlar (2)
Mustafa Şahin
yanıtla
Leselya Koko
yanıtla